Realizm
Olayların ve nesnelerin değiştirilmeden, gerçekte olduğu gibi aktarılması anlamına gelen realizm akımı 19. yüzyılda pozitif bilimlerin gelişmesiyle birlikte doğan pozitivizm akımının sanatta yansıması olarak ortaya çıkmıştır.
Fransız İhtilali ile siyasi, sosyal ve toplumsal yönden büyük değişmeler yaşayan Avrupa, 18. yüzyılda Aydınlanma Devri ile 19. yüzyılda Sanayileşme Dönemine girmiştir. 18. yüzyılın sonunda çıkan monarşi ve otoriteye karşı özgürlüğü savuna romantizm akımı, fertciliği savunmuş eserlerinde ayrıntılı tabiat tasvirleri ve insanın iç dünyası ile ilgili tasvirlere yer vermiştir. Bu ayrıntılı tasvirler, realizmin oluşması için ilk tohumları atmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen pozitif bilimlere ilgi ile birlikte ‘objektiflik’ araştırma ölçütü olarak kullanılmıştır . İşte bu gelişmeler sonucunda Auguste Comte önderliğinde olay ve araştırmaların açıklanmasında merkeze olguların ve mantığın koyulduğu pozitivizm akımı çıkmıştır.
Pozitif düşünce sistemine göre insan mutlak kavramları bulmada yetersizdir. Bunun için olayların sebepleri yerine nasıl oluştuğu ile ilgilenir. Bunu yaparken de gözlem ve akıl yürütme ile değişmeyen sürekli olayları, benzerlikleri bulmaya çalışır. Pozitivizm, edebiyat dünyasına ise roman da realizm, şiirde parnasizm olarak yansımıştır.
Sanayi döneminin sonucu olarak makanileşme artmış orta sınıf zenginleşmiştir. Maddeciğin arttığı bu dönem de yazarlar tüm bu gelişmeleri objektif, olduğu gibi eserlerine aksetmişlerdir.
Edebi bir akım olarak ise realizm; romantiklerin öznel, ahlaklı ve lirik anlayışlarına tepki olarak doğmuşlardır. Eserin merkezine klasiklerde olan akıl ve sağduyunun yanında bilimi de koymuşlar doğaüstü, hayali ve soyut kavramlardan uzak durmuşlardır.
Konu olarak günlük hayatta olan ve olması mümkün kişi ve olaylara yer vermişlerdir. Bunu yaparken de tarafsızlığını koruyan yazar esere müdahale etmemiştir. Realist yazarlar; eserinde dini, ahlaki, sosyal gibi herhangi bir amaca hizmet etmemiş, onlar sadece estetik bir güzellik ve biçim mükemmelliği ile konuyu anlatmışlardır.
Realistler aynı romantikler gibi çevre tasvirlerine önem vermişlerdir. Yalnız onlar çevreyi bir dekor, motif olarak görmezler. Amaçları çevrenin insan üzerine etkilerini anlatmaktır. Çünkü gerçekçi bir yaklaşım için çevrenin insan psikolojisindeki yerine, bulunulan çevrenin etkileri üzerinde durulması gerektiğini savunurlar. Yani çevre karakteri okuyucuya anlatmada bir araçtır.
İnsanın dış görüntüsündeki kılık kıyafeti, bulunduğu mekân, kullandığı dil gibi bazı göstergeler de insanın iç dünyasına ait bazı gizleri ortaya çıkarması yönünden önemlidir. Bunun bilincinde olan realistler bu gibi unsurlara eserlerinde dikkat etmişlerdir.
Emel Kefeli, realistlerin gözlemleyip anlattıkları olayların eserde iki şekilde yoğunlaştığını söyler. Biri, kahraman karakterlerin diğer insanlardan ayrılan yönlerini işleyen eserler, diğeri ise toplumun içinde yaşadığı gelenek ve kuralları anlatan eserlerdir.